AİLE HUKUKUNDA ARABULUCULUK

Evli çiftler boşandığında, bir gecede, eski hayat arkadaşı öngörülemeyen bir rakip haline gelebilir ve çiftler arasındaki son adım da bir hukuk firmasının kapısından geçebilir. Hayal kırıklıkları, çoğu zaman yaralanmalar, zehirli bir öfke ve üzüntü bir aradadır.

Evlilik gibi duygusal ve maddi yatırımların, karşılıklı sözlerin verildiği bir bağın kopması, tüm aile bireyleri için sarsıcı bir deneyim oluşturur. Bu süreçteki zorluklar kişiden kişiye, ilişkinin yapısına, derinliğine ve bitme sebeplerine göre değişiklik gösterse de genellikle aile üyelerinin tamamını olumsuz etkiler. Ayrılık döneminde bireyler hem mevcut zorluklarla mücadele etmek hem de geleceklerini yeniden şekillendirmek ve mutlu olacaklarını umdukları yeni bir yaşam düzeni kurmak zorunda kalırlar.

Bazen bir ayrılığın cepheleri o kadar sertleşir ki, ortaklar artık birbirleriyle yalnız iletişim kuramazlar. Anlaşmazlığı nasıl çözeceklerini bilemezler ve yola nasıl devam edeceklerinden emin değillerdir.

Peki, “Güllerin Savaşı”  [1]  gibi mi olsun sonları ?  Hayır olmamalı.

Ancak tarafların içinde bulundukları duygu durumları nedeniyle objektif ve rasyonel kararlar alıp ortak yararlarını gözetecek bir uzlaşma noktasına varabilmeyi yardımsız gerçekleştirebilmeleri maalesef zayıf bir olasılıktır.

Tarafların duygusal durumları nedeniyle, tarafsız ve mantıklı kararlar alarak ortak çıkarlarını gözeten bir anlaşmaya sadece kendi başlarına ulaşabilmeleri de pek mümkün  değildir.

Eşlerin boşanmaya karar vermesi halinde geleneksel yöntem olarak  doğrudan hukuki süreç başlatılır ve avukatlar aracılığıyla çözüm aranmaya çalışılır.

Avukatlar mesleki donanımlarının doğası gereği müvekkilleri hangi eş ise onun menfaati doğrultusunda yani tek bir tarafın hak ve menfaatlerini korumak için hareket ederler. Dolayısıyla tarafların, ortak yararlarını içeren bir uzlaşma noktasına birbirleriyle doğrudan iletişim kurmaksızın sadece avukatların birbirleriyle görüşmeleri sonucunda varmaları genellikle pek mümkün olmaz.

Tüm bu duyguların bataklığında, mantık ;  taraflar arasındaki iletişimde bir köprü inşa etmelidir. Bu aşamada aile arabuluculuğu önemli bir uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak devreye girer. Evlilik birliğinin sona ermesi sürecinde, çiftlerin aralarındaki uyuşmazlıkları dava yoluna gitmeden önce tarafsız bir uzmanın desteğiyle çözümlemelerini amaçlayan aile arabuluculuğu engebeli bir yol olan boşanma sürecini kolaylaştıran yöntem olarak öne çıkmaktadır.

Aile Arabuluculuğunun Boşanma Sürecindeki Avantajları

Birçok çift boşanma davası sürecindeki sıkıntıyı ve zorluğu yaşamamak adına halihazırda bitmiş bir evliliği devam ettirmektedir. Boşanma davalarının sıkıntılı ve  maliyetli olması, boşanma kararı almış olan eşi bu nedenle boşanmayı ertelemeye itmektedir.

Boşanma arabuluculuğu sayesinde çekişmeli olacak boşanma davası yerine arabulucunun rehberliğinde tarafların hak ve yükümlülükleri konusunda anlaşıp kendi rızaları ile oluşturulacakları boşanma protokolü ile mahkemeye başvurabileceklerdir.

  • Taraflar boşanmaktan emin değilse aile arabuluculuğu sayesinde sorunları hakkında konuşup birbirlerini dinleyecekler ve belki de boşanmaktan vazgeçecekler.
  • Taraflar boşanma konusunda eminse. yıllarca sürecek bir süreci 1-2 ay gibi bir süreye indirecek ve uzayan zamanın stresini yaşamak durumunda kalamayacaklar.
  • Harcanacak yargılama giderlerinden tasarruf edecekler.
  • Boşanma arabuluculuğu sayesinde kendi hayatları ile ilgili önemli konuları hâkimin iki dudağı arasına bırakmak yerine kendileri karar vermiş olacaklar.
  • Taraflar kendi hayatlarına bir an evvel dönebilecek ve eğer çocukları varsa aile arabuluculuğu sayesinde çocukların bu süreçten etkilenmeleri en aza inecektir.
  • Arabuluculuk sürecinde, tarafların hem ortak çıkarlarının koruması hem de kişisel beklentilerinin olabildiğince karşılanması hedeflenir[2]
  • Başarılı bir arabuluculuk süreci sonunda taraflar her şeyden önce çok fazla gerilim yaşamadan ve strese girmeden birbirlerine en güzel şekilde veda edebilme olanağı bulurlar. Önkoşul, elbette her iki tarafın da hedeflenen iletişimi kurmak için çaba göstermesidir.
  • Aile arabuluculuğu, sadece taraflar arasındaki hukuki sorunların çözümüne hizmet etmekle kalmaz; aynı zamanda duygusal yaraların onarılmasına da katkıda bulunur. Özellikle boşanma sürecinde yaşanan iletişim kopuklukları, karşılıklı öfke ve kırgınlıklar, arabuluculuk süreci sayesinde daha sağlıklı bir zeminde ele alınabilir.
  • Tarafların kendi çözümlerini üretmeleri, sürece aktif olarak katılmaları hem tatmin düzeyini artırmakta hem de uzun vadeli anlaşmaların sürdürülebilirliğini güçlendirmektedir.
  • Arabuluculuk başarılı olursa, çift yalnızca mahkeme masraflarından ve avukatlık ücretlerinden tasarruf etmekle kalmaz, boşanma arabuluculuğu sayesinde eşler arasındaki atmosfer çözüm üretebilecek seviyeye yükselir ve boşanmanın koşulları ile ilgili her iki tarafın kabul edeceği bir boşanma protokolü imzalanır

 

Her iki taraf için de iyi bir çözüm bulunması amaçtır

Arabuluculuk bir tarafın haklı olup diğerinin haksız çıkması değildir. Aksine her iki taraf da kazanmakta, dolayısıyla bir kazan-kazan durumu yaratılmaktadır. Birçok durumda arabuluculuk, mahkeme dışı bir anlaşma sağlayarak mahkemedeki hukuki ihtilafları önler.

 

 

Başarılı bir aile arabuluculuğu süreci için gereksinimler nelerdir?

Aile arabuluculuğu her şeyden önce gönüllü ve iş birliğine dayalı bir süreçtir. Ancak sürecin etkili olabilmesi için hem taraflar hem de arabulucu açısından bazı koşul ve özellikler  gereklidir.

Aile arabuluculuğu görevini üstlenen uzmanların öncelikle aile yaşamı, boşanma ve ailenin yeniden yapılandırılması, iletişim ve görüşme teknikleri konularında arabuluculuk özel eğitimi almış olmaları gerekmektedir.,

Aile arabuluculuğu bir aile danışmanlığı veya terapisi değildir ve gerekli yasal koşulları sağlayan ve ilgili özel eğitimi alan uzmanlar aile arabuluculuğu yapabilirler. Arabulucunun tarafsız, esnek, güvenilir ve tarafların gönüllü katılımını önemseyen bir yaklaşıma sahip olması beklenir.

Arabulucudan beklenen taraflar açısından güvenli ve destekleyici bir atmosfer yaratması,  tarafsız, önyargısız ve yargılamadan uzak davranmasıdır. Arabulucu görüşmelerin anlamlı ve yapıcı bir süreç izlemesini sağlar. Yapılandırılmış bir çerçevede taraflar arasında bilgi alışverişini yönlendirir. Taraflara kendilerini, birbirlerini anlama ve gereksinimlerini belirlemelerinde yardımcı olur. Tarafların kendilerini ifade edebilmelerini, duygu ve düşüncelerini paylaşabilmelerini sağlar. Taraflara, uzlaşmalarını engelleyen zorlu duygusal konularla baş etmelerinde yardımcı olur.

Arabulucunun devreye girmesiyle taraflar arasında yeniden bir etkileşim ve iletişim süreci başlar. Öncelikle tarafların duygu durumlarının değerlendirilmesi, sürece yönelik olası  yansımaların öngörülmesi açısından önem taşımaktadır. Aksi halde aile arabuluculuğu  gerçekleşemeyebilir.

 

Bazen taraflar değil konuşmak birbirlerinin yüzünü bile görmeye katlanamaz durumda  olabilirler. Öte yandan süreç içinde duygusal anlamda zorlanacakları ve  çözüm üretme konusunda başarılı olamayacakları duygusuna kapılmış olabilirler

 

Aslında boşanma süreci veya sonrasında tarafların birbirlerine karşı olumsuz duygular içinde olmaları beklenen bir durumdur.

 

Ancak tarafların arabulucu yardımıyla bu duygularıyla baş etmeyi göze almaları  ve sürecin gerektirdiği gönüllü katılımı sağlamayı taahhüt etmeleri önemlidir.  Aile arabuluculuğunda tarafların, kişisel beklentileri ve ortak yararları doğrultusunda  kararlar alarak uzlaşmaları beklendiğinden, bireylerin karar verme  yeterliliğine sahip olmaları bir başka ön koşulu oluşturmaktadır. Süreç içinde  taraflara karar verme özerkliği tanınırken beklenen, onların birbirlerine saygılı ve olgun birer yetişkin olarak davranmalarıdır. Ancak kişilik özellikleriyle bağlantılı olarak bencil tutum ve davranışlar, karşı tarafı istismar etme eğilimleri veya tümüyle kişisel olarak karar verme yetisinin sınırlı olması gibi nedenlerle eşitsizlik söz konusu olabilir. Dolayısıyla arabuluculuk sürecinin başlangıcında çiftlerin karar verme yetileri değerlendirilmeli ve bu sorumluluğu üstlenecekleri vurgulanmalıdır.

 

Aile arabuluculuğu uygulamasında özellikle taraflar arasında önemli güç dengesizliklerinin bulunduğu durumlarda – örneğin ekonomik ya da psikolojik üstünlüklerden kaynaklanan eşitsizlikler – arabuluculuk sürecinin adil ve dengeli bir şekilde yürütülmesi güç olur.

Bu nedenle, arabulucuların tarafsızlık ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalmaları ve süreci hassasiyetle yönetmeleri büyük önem taşır.

Tarafsızlık ilkesi, arabulucunun “her iki tarafta” olduğu anlamına gelir. Gerekirse taraflar arasında var olan güç dengesizliğini arabulucu dengelemeye çalışır.

Tarafların öncelikle birbirlerinin ihtiyaçlarını anlamaları sağlanır ve sonrasında ise bir müzakere zemini oluşturulur. Boşanma davasının tartışmalı (ihtilaflı) olmaması için mahkeme öncesinde bir çözüm bulunmaya çalışılır.

Ayrıca, kültürel faktörler ve toplumsal algılar da arabuluculuğun etkinliğini etkileyen unsurlar arasında yer alır. Bazı toplumlarda aile içi meselelerin dışarıya yansıtılmaması gerektiği yönündeki inanç, tarafların arabuluculuğa başvurma konusundaki isteksizliklerine yol açabilir. Bu bağlamda, toplumda arabuluculuk kültürünün yerleşmesi, bu yöntemin tanıtılması ve faydalarının anlaşılması büyük önem arz eder.

 

Tarafların Gönüllü ve Çözüm Bulmaya İstekli Olması

Arabuluculuk ancak tarafların anlaşmazlığı dostane bir şekilde ve mahkeme dışında çözmede gerçek çıkarları varsa başarılı olabilir. Arabuluculuk, gönüllülük ilkesine dayanmaktadır. Her iki tarafın da aslında ancak yapıcı bir tartışma yoluyla kazanabileceğine ikna olmalıdır

Aile Arabuluculuğu Sürecinde Müzakere Edilecek Konuların Kapsamı

Aile arabuluculuğu süreci, tarafların uzlaşma ihtiyacı duyduğu her türlü meseleye açık bir yapıya sahiptir.

Boşanma süreci içerisinde yer alan taraflar için arabuluculuk kapsamında ele alınacak ilk konu genellikle boşanmanın zamanı olmaktadır. Tarafların boşanma konusunda ortak bir karar almış olmaları, sürecin uzlaşma temelinde ilerlemesini kolaylaştırmakta; aksi durumlarda ise taraflar arasında iş birliğine dayalı bir sürecin tesisi zorlaşabilmektedir. Bu nedenle, arabuluculuk sürecinin başında tarafların, ilişki ve etkileşimlerini yeniden yapılandırmaya açık bir tutum sergilemeleri, daha karmaşık konularda karar alınmasını da kolaylaştıracaktır.

Aile yapısının yeniden düzenlenmesinde iki temel odak alanı bulunmaktadır: eşler arası ilişkiler ve ebeveyn-çocuk ilişkileri. Aile bütünlüğünün sona erdiği durumlarda tarafların hem birbirleriyle hem de çocuklarıyla olan ilişkilerine dair sorumluluklarını yeniden tanımlamaları gerekmektedir. Bu iki sorumluluk alanı birbiriyle bağlantılı olmakla birlikte, özellikle Çocuklar söz konusu olduğunda ise ebeveynlik yükümlülükleri öncelik kazanmakta ve bu durum, eşler arası ilişkinin arka planda kalmasına neden olabilmektedir. Bu bağlamda, eşler arası ilişkilerin sağlıklı bir şekilde yeniden yapılandırılmasının, uzun vadede sürdürülebilir ebeveynlik ilişkilerinin garantisi olduğu kabul edilmektedir. Aksi hâlde, çözümlenmemiş olumsuz duygular ebeveynlik rollerine olumsuz yansıyabilmektedir.

Arabuluculuk süreci, taraflara geçmişe dayalı ilişki biçimlerini gözden geçirme ve devam eden ebeveynlik sorumluluklarına ilişkin işlevsel kararlar alma imkânı tanımaktadır. Bu çerçevede, eşler arası ilişkiler kapsamında müzakereye konu olabilecek başlıca konular şu şekilde sıralanabilir:

  • İletişim ve etkileşim düzenlemeleri: Taraflar arasında sürdürülecek iletişimin sınırları, yöntemi ve sıklığı.
  • Bakım sorumlulukları: Yaşlı, hasta ya da özel bakım ihtiyacı olan aile üyelerinin sorumluluğunun paylaşımı.
  • Mali konular: Taraflardan birinin maddi desteğe ihtiyaç duyması durumunda yapılacak düzenlemeler ve çocuklara ait giderlerin paylaşımı, nafaka ödemeleri.
  • Mal paylaşımı: Evlilik süresince edinilen malların, adil ve karşılıklı mutabakata dayalı biçimde paylaşımı.
  • Ebeveynlik Sorumluluklarına İlişkin Uzlaşma Konuları: Aile arabuluculuğu sürecinde ebeveynlik sorumluluklarıyla ilgili müzakereler, çocuğun/çocukların refahını gözeten çeşitli düzenlemeleri kapsamaktadır. Bu bağlamda tarafların uzlaşması beklenen temel konular aşağıda sıralanmıştır:
  • Çocuğun maddi ve manevi olarak desteklenmesi: Çocuğun gelişimsel, eğitimsel ve temel yaşam ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik sorumlulukların paylaşımı.
  • Çocuğun ikamet edeceği ebeveynin belirlenmesi: Boşanma veya ayrılık sonrası çocuğun hangi ebeveynle sürekli olarak yaşayacağına ilişkin kararlar.
  • Ebeveyn-çocuk iletişimi ve etkileşimi: Çocuğun diğer ebeveyniyle düzenli ve sağlıklı ilişki sürdürebilmesini sağlayacak iletişim ve ziyaret planlamaları.
  • Eğitim sürecine yönelik kararlar: Çocuğun okul seçimi, ders dışı etkinlikleri ve akademik gelişimiyle ilgili alınacak ortak kararlar.
  • Tatil ve özel zamanlara ilişkin düzenlemeler: Resmî tatiller, yaz tatili, bayramlar gibi özel dönemlerde çocuğun her iki ebeveynle de vakit geçirebilmesini sağlayacak planlamalar.
  • Özel ihtiyaçlara yönelik düzenlemeler: Çocuğun özel bir sağlık durumu, gelişimsel gereksinimi ya da bireysel özellikleri varsa, buna yönelik alınması gereken kararlar.

Bu düzenlemeler, çocuğun yüksek yararı ilkesine uygun olarak, hem ebeveynler arası iş birliğini güçlendirmeyi hem de çocuğun gelişimini desteklemeyi amaçlamaktadır.

 

Aile Arabuluculuğu Süreci Nasıl İşler ?

Aile arabuluculuğu, sorunlarını barışçıl yollarla çözmek isteyen, yapıcı bir iletişim ve iş birliği içinde hareket etmeye istekli tarafların yararlanabileceği bir süreçtir. Bu yöntemi tercih eden taraflar, hem çocuklarının hem de kendi gelecekleri adına karşı tarafla karşılıklı saygıya dayalı bir ilişki sürdürmeye kararlı olmalıdırlar arabuluculuk hizmetinden yararlanmak istediklerini belirtmeleri arabulucu seçiminde uzlaşmaları gerekir.

Taraflar, mutabık kaldıkları bir arabulucu tarafından organize edilen, gizliliğin esas alındığı görüşmelere katılırlar. Bu görüşmelerde bilgi paylaşımı yapılır ve çeşitli çözüm alternatifleri değerlendirilir. Arabulucu, ihtiyaç duyulan bilgi ve belgelerin toplanmasında rehberlik eder ve müzakere edilecek konuların netleştirilmesini sağlar.

Bu görüşmelere taraflar birlikte katılır ve her birey kendi görüş ve duygularını ifade etme hakkına sahiptir. Ancak taraflarla ayrı ayrı da görüşmeler yapılabilir. Arabuluculuk sürecinin süresi aşağıdaki etmenlere bağlıdır :

  • Müzakere edilecek konuların kapsamı ve yoğunluğu,
  • Tarafların yaşadığı duygusal karmaşa ve çatışma düzeyi,
  • Taraflar arasındaki iletişim, etkileşim ve iş birliği düzeyi,
  • Çocukların veya diğer aile bireylerinin sürece dahil olup olmaması.

Gerekli görüldüğünde, arabulucunun yönlendirmesiyle taraflar, bireysel olarak avukatlarına ya da diğer uzmanlara başvurarak destek alabilirler.

Aile Arabuluculuğunun Avantajları

  • Geleceğe odaklı ilişkilerin kurulması: Taraflara, geçmişi geride bırakarak yapıcı bir başlangıç yapma fırsatı sunulur. Bu sayede, sağlıklı ve sürdürülebilir ilişkiler geliştirilebilir.
  • Tüm meseleler ele alınır ve açığa çıkarılır: Arabulucu, yalnızca yüzeyde görünen konuları değil, arka plandaki gerçek sorunları da gün yüzüne çıkararak tarafların adil bir değerlendirme yapmalarına katkı sağlar. Bu süreçte, daha önce fark edilmeyen ya da dile getirilmeyen konular da gündeme gelebilir.
  • Basit ve sade bir süreçtir: Resmi bir niteliği bulunmadığı için arabuluculuk süreci daha şeffaf ve anlaşılırdır. Bu durum taraflarda güven hissi oluşturur ve süreç baskıdan uzak bir ortamda ilerler.
  • Sürecin kontrolü taraflardadır: Arabuluculuk tamamen gönüllülük esasına dayanır. Taraflar süreç üzerinde tam kontrole sahiptir; istedikleri zaman görüşmelere son verebilirler. Hukuki bir zorunluluk olmaksızın, karşılıklı uzlaşmayla ilerlenir.
  • Esnek bir yapıya sahiptir: Her aile dinamiği ve anlaşmazlık durumu kendine özgü olduğundan, çözümler de buna göre şekillenir. Arabulucu ve taraflar arasında rol paylaşımı esnek biçimde düzenlenebilir.
  • Zaman açısından avantajlıdır: Mahkeme süreçlerinin uzunluğu göz önüne alındığında, arabuluculuk önemli bir zaman tasarrufu sağlar. Belirli bir duruşma tarihini beklemeye gerek kalmadan süreç daha hızlı tamamlanabilir.
  • Ekonomik bir seçenektir: Arabuluculuk, mahkeme masraflarına kıyasla oldukça düşük maliyetlidir. Genellikle yalnızca bir arabulucuya ihtiyaç duyulur ve taraflar maddi güçlük yaşıyorsa destek mekanizmalarına başvurabilirler.
  • Gizliliğe dayalı güvenli bir ortam sunar: Görüşmeler, mahkeme salonu yerine özel bir ortamda yapılır. Bu durum tarafların kendilerini daha rahat ifade etmelerine olanak tanır. Paylaşılan bilgiler gizli tutulur ve yalnızca her iki tarafın rızasıyla resmi süreçlerde kullanılabilir.
  • Daha etkili sonuçlar doğurur: Arabulucu, taraflara geniş bir çözüm yelpazesi sunar ve onların duygu ve düşüncelerini ifade etmelerini teşvik eder. Güven, anlayış ve iş birliği temelinde kurulan bu etkileşim, daha tatmin edici ve kalıcı çözümlere ulaşmayı mümkün kılar. Süreçte rekabet yerine iş birliği ön plana çıkar; geçmişin değil, geleceğin planlanması esas alınır. Bu sayede, taraflar boşanma sonrasında da kurdukları uzlaşmadan memnuniyet duyabilirler.

 

Türkiye’de Aile Arabuluculuğu Uygulamaları

Türkiye’de arabuluculuk kurumu, 2012 yılında yürürlüğe giren 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ile yasal bir temele. Ancak aile hukukuna ilişkin uyuşmazlıklar, uzun süre bu düzenlemenin kapsamı dışında tutulmuş; özellikle kamu düzenini ilgilendiren yönleri nedeniyle dikkatli bir şekilde ele alınmıştır. 2018 yılında yapılan yasal değişikliklerle birlikte, aile arabuluculuğuna yönelik daha somut adımlar atılmış; bu alan, özel uzmanlık gerektiren ayrı bir arabuluculuk türü olarak tanımlanmıştır

Boşanma, velayet, nafaka ve mal rejiminin tasfiyesi gibi aile hukuku konuları arabuluculuğa konu olabilmekle birlikte, Türk hukuk sisteminde halen bazı sınırlamalar mevcuttur. Özellikle kamu düzenine ilişkin hususların arabuluculuk yoluyla çözülemeyeceği yönündeki yaklaşım, uygulamada aile arabuluculuğunun kapsamını daraltmaktadır. Bununla birlikte, tarafların özel hukuk ilişkilerinden kaynaklanan bazı uyuşmazlıkları serbest iradeleriyle çözmeleri mümkündür. Bu noktada arabuluculuk, mahkemeye nazaran daha hızlı, esnek ve taraf odaklı bir çözüm yöntemi olarak öne çıkmaktadır.

Türkiye’de aile arabuluculuğu uygulamasında dikkat çeken bir diğer husus, bu sürecin hâlen ihtiyari nitelik taşımasıdır. Yani tarafların arabulucuya başvurma zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu durum, uygulamanın yaygınlaşmasını ve etkinliğini sınırlayan bir unsur olarak değerlendirilmektedir. Öte yandan, Adalet Bakanlığı nezdinde yürütülen çalışmalar ve pilot projeler, özellikle çocuk haklarını temel alan bir aile arabuluculuğu modelinin geliştirilmesine yönelik önemli adımlar atıldığını göstermektedir.

Ayrıca, aile arabuluculuğunun sağlıklı bir şekilde işlemesi için arabulucuların sahip olması gereken mesleki donanım büyük önem arz etmektedir. Aile içi ilişkilerin dinamikleri, psikolojik süreçler ve çocuk gelişimi gibi çok disiplinli bilgi alanlarını içeren bu uygulama, nitelikli arabulucu eksikliği nedeniyle uygulamada çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Bu bağlamda, arabuluculara yönelik mesleki eğitim programlarının güçlendirilmesi ve sistemin etkinliğini artıracak denetim mekanizmalarının oluşturulması gerekmektedir.

 

Türkiye’de Aile Arabuluculuğu ve Avrupa Ülkeleriyle Karşılaştırmalı Değerlendirme

Aile arabuluculuğu, birçok Avrupa ülkesinde uzun yıllardır uygulanmakta ve özellikle boşanma süreci ile çocuklara ilişkin düzenlemelerde etkili bir çözüm yöntemi olarak kabul edilmektedir. Bu ülkelerde sistem, hem yasal düzenlemeler hem de kurumsal altyapı açısından Türkiye’ye kıyasla daha gelişmiş durumdadır.

Örneğin Almanya, aile arabuluculuğunu çocukların üstün yararı ilkesi çerçevesinde oldukça kurumsal bir yapıya oturtmuştur. Boşanma sürecinde tarafların, özellikle çocukların velayeti ve görüşme düzenlemeleri konusunda bir arabuluculuk sürecine katılması teşvik edilmektedir. Almanya’da mahkemeler, taraflara dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurmalarını önerebilir ve bu süreçte çocukların menfaatini gözeten uzman görüşleri alınabilir.

İsveç ve Hollanda gibi ülkelerde ise aile arabuluculuğu, yalnızca bir alternatif çözüm yolu değil, aynı zamanda toplumsal uzlaşı kültürünün bir parçası olarak görülmektedir. İsveç’te belediyeler bünyesinde hizmet veren aile danışmanlık merkezlerinde arabuluculuk hizmetleri ücretsiz olarak sunulmakta, çocuklar bu sürece uygun şekilde dahil edilmektedir. Ayrıca arabulucuların psikoloji, sosyal hizmetler ve hukuk alanında uzman kişilerden oluşmasına önem verilmektedir.

Fransa, 1995 yılında yürürlüğe giren düzenlemeyle aile arabuluculuğunu sistematik bir hale getirmiştir. Bu ülkede yargı organları, dava sürecinde tarafları arabuluculuğa yönlendirebilmekte ve bazı durumlarda arabuluculuğa katılım zorunlu tutulabilmektedir. Arabulucular belirli bir eğitim ve lisans sürecinden geçtikten sonra faaliyet gösterebilir, bu da kalite güvencesini sağlamaktadır.

Türkiye ise bu bağlamda henüz gelişme aşamasındadır. Avrupa’daki örneklerle karşılaştırıldığında Türkiye’de aile arabuluculuğunun hem hukuki kapsamı hem de kurumsal desteği daha sınırlıdır. Özellikle aile içi şiddet, çocuk istismarı gibi hassas konuların ele alınmasında yeterli koruyucu mekanizmalar henüz yeterince oluşturulmuş değildir. Ayrıca Avrupa ülkelerinde yaygın olan çok disiplinli yaklaşımlar (hukuk, psikoloji, sosyal hizmetler iş birliği) Türkiye’de henüz uygulamaya tam olarak yansıtılamamıştır.

Bununla birlikte Türkiye’deki uygulamalar, Avrupa modellerinden esinlenerek gelişim göstermektedir. Özellikle çocuk dostu arabuluculuk yaklaşımları ve uzmanlaşmış arabuluculara duyulan ihtiyaç, Türkiye’nin önümüzdeki süreçte Avrupa standartlarına daha fazla yaklaşmasını sağlayacaktır.

 

Öneriler ve Geleceğe Yönelik Değerlendirmeler

Aile arabuluculuğunun etkin bir şekilde işlemesi, yalnızca yasal düzenlemelerle değil, aynı zamanda toplumsal farkındalık, kurumsal destek ve mesleki yeterlilikle de doğrudan ilişkilidir. Türkiye’de aile arabuluculuğunun geliştirilmesine yönelik olarak aşağıdaki öneriler dikkate alınabilir:

Yasal Çerçevenin Genişletilmesi: Mevcut arabuluculuk düzenlemeleri, daha açık ve ayrıntılı hale getirilmeli; özellikle çocukların korunmasına ilişkin düzenlemeler güçlendirilmelidir. Çocuk haklarını temel alan özel hükümler, arabuluculuk sürecine yön verecek şekilde yasalara entegre edilmelidir.

Çocuk Odaklı Yaklaşımların Yaygınlaştırılması: Arabuluculuk süreçlerinde çocuğun üstün yararının korunması için, çocukların sürece uygun yollarla dâhil edilmesi sağlanmalı; görüşlerinin dikkate alınması yasal güvence altına alınmalıdır. Bu bağlamda çocukla görüşme konusunda uzmanlaşmış arabulucular yetiştirilmelidir.

Eğitim ve Uzmanlık Programlarının Güçlendirilmesi: Arabulucuların sadece hukuki bilgiyle değil, psikoloji, çocuk gelişimi ve iletişim becerileri alanlarında da donanımlı olması gerekmektedir. Bu nedenle disiplinler arası eğitim programları oluşturulmalı ve meslek içi eğitim zorunlu hale getirilmelidir.

Kurumsal Altyapının Geliştirilmesi: Aile mahkemeleriyle entegre çalışan, sosyal hizmet uzmanları, psikologlar ve pedagoglarla desteklenen arabuluculuk merkezleri kurulmalıdır. Bu merkezler, özellikle boşanma sürecinde taraflara danışmanlık ve yönlendirme hizmeti de sunmalıdır.

Farkındalık ve Bilinçlendirme Çalışmaları: Aile arabuluculuğunun tanıtılması ve toplumda kabul görmesi için kamuoyuna yönelik bilgilendirici kampanyalar yapılmalıdır. Özellikle şiddet içeren ilişkilerde arabuluculuğun uygun bir yöntem olmadığının bilinmesi büyük önem taşımaktadır.

Avrupa Uygulamalarından Yararlanılması: Avrupa’daki başarılı modeller örnek alınarak Türkiye’ye özgü, kültürel yapıya uygun bir arabuluculuk sistemi geliştirilebilir. Bu kapsamda uluslararası iş birlikleri, bilgi ve deneyim paylaşımı artırılmalıdır.

 

SONUÇ

Aile arabuluculuğu, çatışmaların yıkıcı etkilerini azaltarak taraflar arasında daha sağlıklı iletişim kurulmasını ve özellikle çocukların zarar görmemesini sağlamaya yönelik önemli bir yöntemdir. Türkiye’de bu alandaki gelişmeler umut verici olmakla birlikte, uygulamaların daha etkili ve kapsayıcı hale gelmesi için çok yönlü iyileştirmelere ihtiyaç vardır. Çocuk haklarına duyarlı, uzmanlaşmış ve toplumsal ihtiyaçlara cevap verebilen bir arabuluculuk sistemi, hem bireysel düzeyde hem de toplumsal düzeyde barışçıl bir kültürün gelişimine katkı sağlayacaktır.

 

Kaynaklar :

  6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu, Resmî Gazete, 22.06.2012, Sayı: 28331.

  Yüceer, Y. (2019). Aile Hukukunda Arabuluculuk: Hukuki ve Uygulamalı Değerlendirme. İstanbul: On İki Levha Yayıncılık.

  Akıncı, Z. (2020). “Aile Hukuku Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk ve Kamu Düzeni İlişkisi”, İstanbul Hukuk Mecmuası, 78(1), 143-168.

  Güneren, A. (2018). “Arabuluculuğun Aile Hukuku Alanında Uygulanabilirliği”, Hukuk ve Adalet Eleştirel Hukuk Dergisi, 15(2), 235-258.

  Yıldırım, A. (2021). “Türkiye’de Aile Arabuluculuğunun Gelişim Süreci ve Geleceği”, Adalet Bakanlığı Yayınları, Ankara.

  Adalet Bakanlığı (2022). Aile Arabuluculuğu Pilot Uygulamaları Raporu. Ankara: Alternatif Çözümler Dairesi Başkanlığı.

  Ural, N. (2020). “Aile Arabuluculuğunda Arabulucunun Rolü ve Gerekli Yeterlilikler”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 26(2), 479-503.

  European Commission (2021). The Implementation of Family Mediation in the European Union. Brussels.

  Baer, S. & Schumann, J. (2019). “Child-Centered Mediation Practices in Germany”, International Journal of Law, Policy and the Family, 33(1), 56–75.

  Svensson, M. (2017). Family Mediation and Child Participation in Sweden: Practice and Policy. Stockholm: Nordic Council of Ministers.

[1] Güllerin Savaşı (İngilizce:The War of the Roses), Warren Adler‘in 1981 romanından uyarlanan 1989 Amerikan kara komedi filmidir. Film, mükemmel bir evliliğe sahip zengin bir çifti takip ediyor. Evlilikleri dağılmaya başladığında, maddi mülkleri çirkin ve acı bir boşanma savaşının merkezi haline gelir.

[2] Weingarten, 1986, s. 195; Parsons & Cox, 1989, s. 12; Jessani & James, 2006, s. 180; Roberts, 2008, s. 7.